Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

yolda kalmak

  • 1 yolda kalmak


    гъогу тенэн, къытенэн

    Малый турецко-адыгский словарь > yolda kalmak

  • 2 kalmak

    kalmak <- ır>
    vi
    1) bleiben
    2) übrig bleiben
    yapacak başka bir şeyim kalmadı es blieb mir nichts anderes übrig
    takatim kalmadı ich habe keine Kraft mehr
    3) ( konaklamak) bleiben, sich aufhalten
    4) schule ( sınıfta) sitzen bleiben
    5) ( işlemez duruma gelmek) stehen bleiben
    araba yarı yolda kaldı der Wagen ist auf halber Strecke [o dem halben Wege] liegen geblieben
    6) ( ertelenmek)
    gitmemiz cumaya kaldı unsere Abreise ist auf den Freitag aufgeschoben
    7) bana kalsa, ... wenn es nach mir ginge,...
    bana kalırsa siz yanılıyorsunuz meiner Meinung nach täuschen [o irren] Sie sich
    8) verbleiben
    üç gün( ümüz) daha kaldı es verbleiben (uns) noch drei Tage
    9) yola çıkmamıza üç gün kaldı es sind noch drei Tage bis zu unserer Abreise

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > kalmak

  • 3 kalmak

    оста́ться
    * * *
    - ır
    1) остава́ться

    baş başa kalmak — остава́ться вдвоём / наедине́

    buna ihtiyaç kalmadı — необходи́мость в э́том отпа́ла

    bir ton kömür kaldı — оста́лась одна́ то́нна у́гля

    2) пробы́ть, прожи́ть

    Amerika'da yıllarca kaldı — он мно́гие го́ды про́жи́л в Аме́рике

    3) остана́вливаться, пребыва́ть

    siz nerede kalıyorsunuz? — вы где остана́вливаетесь?

    4) оста́ться на второ́й год

    çocukların içinde kalanlar da var geçenler de — среди́ дете́й есть и оста́вленные на второ́й год, и переше́дшие

    5) -e откла́дываться, быть отсро́ченным ( на какое-то время)

    gitmemiz cumaya kaldı — наш отъе́зд отло́жен на пя́тницу

    6) -e достава́ться (кому-л. что-л. сделать); переходи́ть к кому

    bu iş size mi kaldı? — а) э́то де́ло доста́лось вам?; б) ва́ше ли э́то де́ло?

    7) оста́ться, доста́ться

    çiftlik ana babasından kalmış — име́ние ему́ [д]оста́лось от роди́телей

    8) - den оста́ться без чего

    misafir geldi, gezmeden kaldık — го́сти пришли́, мы оста́лись без прогу́лки

    işten kalmak — оста́ться без рабо́ты

    9) останови́ться; встать

    araba yarı yolda kaldı — маши́на ста́ла на полпути́

    o iş şimdilik kaldı — э́то де́ло пока́ приостанови́лось

    10) - le ограни́чиваться, дово́льствоваться чем

    iş yalnız dayak atmakla kalmadı — де́ло не ограни́чилось то́лько побо́ями

    11) оста́ться каким-л., быть в каком-л. состоя́нии / положе́нии

    aç kalmak — оста́ться голо́дным

    cahil kalmak — оста́ться неве́жественным

    fakir kalmak — оста́ться бе́дным

    iki kardeş öksüz kaldı — два бра́та оста́лись сиро́тами

    oda toz içinde kaldı — в ко́мнате всё бы́ло в пыли́

    yalnız kalmak — оста́ться в одино́честве

    12) с деепр. на -a, -ıp передаёт продолжительность действия, удивление, изумление

    donakalmak, donup kalmak — засты́ть на ме́сте

    şaşa / şaşıp kalmak — удиви́ться

    ••
    - kalırsa
    - bana kalırsa siz yanılıyorsunuz
    - ona kalsa bize hiçbir şey vermez
    - kalır yeri yok

    Türkçe-rusça sözlük > kalmak

  • 4 bleiben

    bleiben <bleibt, blieb, geblieben> ['blaıbən]
    vi sein
    1) ( nicht weggehen) kalmak; ( sich aufhalten) kalmak;
    \bleiben Sie am Apparat! telefondan ayrılmayın!;
    hängen \bleiben [o hängenbleiben]; ( an einem Ort) takılıp kalmak; ( Wissen) aklında kalmak; ( Schüler) sınıfta kalmak;
    an etw hängen \bleiben ( kleben) bir şeye yapışıp kalmak; ( sich verhaken) takılmak;
    bei jemandem \bleiben birinin yanında kalmak;
    wo bleibt er nur so lange? bu kadar uzun (zaman) nerede kaldı?;
    das bleibt unter uns! bu aramızda kalsın!;
    sieh zu, wo du bleibst! nerede kalacaksan kal!;
    wo bleibt er nur? nerede kaldı ki?
    2) ( nicht ändern) değiştirmemek; ( beharren) ısrar etmek;
    gleich \bleiben değişmez;
    gleich \bleibend değişmeyen; ( beständig) kalıcı;
    es bleibt dabei! tamam!, anlaştık!;
    hier ist alles beim Alten geblieben burada her şey eskisi [o olduğu] gibi, burada her şey eski haman eski tas;
    die Frage blieb unbeantwortet soru cevapsız [o yanıtsız] kaldı;
    er ist derselbe geblieben onda hiç değişiklik yok;
    am Leben \bleiben hayatta kalmak;
    liegen \bleiben [o liegenbleiben] ( fig) ( nicht verkauft werden) satılmamak; ( Auto) yolda kalmak; ( Arbeit) yüzüstü kalmak;
    liegen \bleiben ( Person) kalkmamak; ( Schnee) tutmak;
    offen \bleiben ( Tür, Fenster) açık kalmak;
    \bleiben Sie doch sitzen! kalkmayınız!;
    stehen \bleiben istop etmek; ( anhalten) durmak;
    stecken \bleiben [o steckenbleiben] ( fam) ( beim Sprechen) dili durmak;
    stecken \bleiben ( festsitzen) takılmak; (im Sand/Schlamm/Schnee) saplanmak, batıp kalmak
    3) ( anhalten) durmak;
    das bleibt abzuwarten bekleyelim bakalım, ne olacak;
    es bleibt mir nichts weiter zu tun, als zu warten beklemekten başka çarem kalmadı

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > bleiben

  • 5 Weg

    Weg <-(e) s, -e> [ve:k] m
    1) ( allgemein) yol; ( Pfad) yol;
    am \Wege yolda;
    jdm den \Weg ebnen ( fig) birinin işini kolaylaştırmak;
    jdm über den \Weg laufen birinin yoluna çıkmak, birinin yolda karşısına çıkmak;
    jdn/etw aus dem \Weg räumen ( fam) bir kimseyi/şeyi temizlemek;
    etw/jdm aus dem \Weg gehen bir şeyden/kimseden kaçınmak;
    jdm im \Weg stehen birine engel olmak;
    sich jdm in den \Weg stellen birinin yolunu kesmek, birini yoldan çevirmek, birinin gitmesine engel olmak;
    steh hier nicht im \Weg rum! ortalıkta durmasana!;
    jdm nicht über den \Weg trauen birine hiç güveni olmamak;
    die Post liegt auf meinem \Weg postane yolumun üzerinde;
    wohin des \Weges? nereye böyle [o gidiyorsun] ?
    2) ( Strecke) yol, mesafe; (Reise\Weg) yol;
    auf halbem \Weg(e) stehen bleiben yarı yolda kalmak;
    auf halbem \Weg umkehren yarı yoldan dönmek;
    etw zu \Wege bringen bir işin yolunu yapmak;
    etw in die \Wege leiten bir şeyi yoluna koymak;
    Schritte in die \Wege leiten önlemler almak;
    sich auf den \Weg machen yola koyulmak [o çıkmak];
    vom rechten \Weg abkommen doğru yoldan ayrılmak, yolunu sapıtmak;
    daran führt kein \Weg vorbei bunun başka yolu yoktur;
    er ist auf dem besten \Weg... bu gidişle...;
    unsere \Wege trennen sich hier yollarımız burada ayrılıyor
    3) ( Mittel) yol; ( Art und Weise) yol; ( Methode) yol;
    auf legalem \Weg legal [o yasal] yoldan;
    auf schriftlichem \Wege yazılı olarak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Weg

  • 6 festsitzen

    fest|sitzen
    irr vi
    1) ( befestigt sein) sıkı olmak, iyice sıkıştırılmış olmak
    2) ( Schmutz) yapışıp kalmak ( auf -de)
    3) ( Fahrzeug) yolda kalmak; ( Schiff) karaya oturmak; ( Person) takılıp kalmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > festsitzen

  • 7 Strecke

    Strecke <-n> ['ʃtrɛkə] f
    1) ( Wegabschnitt) yol; (Eisenbahn\Strecke) hat;
    auf der ganzen \Strecke yol boyunca;
    auf halber \Strecke yarı yolda;
    auf freier \Strecke yol üstünde, yolun ortasında;
    über weite \Strecken ( größtenteils) büyük bir kısmı, çoğunlukla;
    auf der \Strecke bleiben ( fig) o ( fam) yarı yolda kalmak
    2) sport (Renn\Strecke) pist
    3) ( Entfernung) uzaklık, mesafe
    4) ( Weg) yol; ( Route) güzergâh
    5) bergb yatay galeri
    6) math doğru parçası
    7) ( jagen)
    jdn zur \Strecke bringen ( verhaften) birini yakalamak; ( töten) birini öldürmek;
    ein Tier zur \Strecke bringen bir hayvanı avlamak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Strecke

  • 8 Kurs

    Kurs <-es, -e> [kʊrs] m
    1) a. naut, aero rota, izlenen yol; ( Richtung) yön;
    \Kurs auf Hamburg nehmen Hamburg'a doğru yol almak;
    auf \Kurs bleiben rotada kalmak, izlediği yolda kalmak;
    den \Kurs wechseln rotayı değiştirmek;
    vom \Kurs abkommen rotadan sapmak;
    einen harten ( politischen) \Kurs einschlagen ( fig) sert bir politika izlemek
    2) schule, univ kurs;
    einen \Kurs besuchen kursa gitmek
    3) wirtsch ( Marktpreis) rayiç fiyat; ( von Devisen) kur; ( von Aktien) fiyat;
    die \Kurse fallen/steigen fiyatlar düşüyor/yükseliyor;
    hoch im \Kurs stehen revaçta olmak
    4) sport ( Rennstrecke) parkur

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Kurs

  • 9 steckenbleiben

    bir yerde saplanıp kalmak
    yolda kalmak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > steckenbleiben

  • 10 полдороги

    ж

    когда́ мы бы́ли то́лько на полдоро́ге — biz ancak yarı yolu almışken

    ••

    останови́ться на полдоро́ге — yan yolda kalmak

    Русско-турецкий словарь > полдороги

  • 11 Strecke

    Strecke f <Strecke; Strecken> uzaklık, yol; (Route) güzergâh; BAHN hat; (Rennstrecke) etap; (Abschnitt, Fläche) bölüm, parça;
    auf der Strecke bleiben yarı yolda kalmak;
    jemanden zur Strecke bringen Polizist b-ni yakalamak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > Strecke

  • 12 yol

    1. subst Weg m; Reise f; ANAT Gang m; TECH Leitung f; Streifen m (eines Stoffes); Art und Weise f; Mittel n, Mittel und Wege pl; fig Ausweg m; Vorgehen n, Methode f; System n; Ziel n, Zweck m; Mal n; TECH Geschwindigkeit f;
    -e yol açmak einen Weg bahnen, einen Weg anlegen; -e jemandem den Weg freimachen ( oder freigeben); Platz machen; fig jemandem Vorbild sein; fig führen zu;
    yol almak aufbrechen, fam losziehen; absegeln; Kilometer zurücklegen;
    yol arkadaşı Reisegefährte m, -gefährtin f;
    yol ayrımı Weggabelung f;
    -i yol etmek oft besuchen A, Stammgast sein bei D;
    yol gitmek gehen, unterwegs sein;
    -e yol görünmek v/unp jemandem eine Reise bevorstehen;
    -e yol(u) göstermek jemandem den Weg zeigen; fam jemanden hinauswerfen; fig jemandem einen Fingerzeig geben;
    yolu tutmak den Weg sperren; fig einen Weg einschlagen;
    -e yol vermek jemandem den Weg freigeben; passieren lassen; fig jemanden rausschmeißen, feuern;
    yol uğrağı Station f, Punkt m, Stelle f ( auf dem Wege; am Wege);
    yol yol fadenweise, in Strichen; Stoff gestreift;
    yol yordam (Verhaltens)Regeln f/pl; Ordnung f;
    yola çıkmak aufbrechen; abreisen;
    (-in) yol(un)a düşmek sich auf den Weg machen in A, zu;
    yola düzülmek aufbrechen;
    yola gelmek zur Vernunft kommen;
    -i yola getirmek jemanden zur Vernunft bringen;
    yola koyulmak sich auf den Weg machen;
    yoldan çıkmak BAHN entgleisen; fig auf die schiefe Bahn geraten;
    yollara düşmek (in den Straßen) umherirren; sich auf die Suche begeben;
    yolda kalmak liegen bleiben, nicht weiter(fahren) können; sich verspäten;
    -in -e yolu düşmek v/unp der Weg führt jemanden nach, zu; die Möglichkeit bietet sich jemandem;
    yolun açık olsun! glückliche Reise!; komm gut hin!;
    yoluna çıkmak jemandem entgegengehen;
    yoluna girmek in Ordnung kommen, geregelt werden;
    yoluna koymak regeln, ordnen;
    -in yolunu beklemek jemandes Kommen erwarten;
    yolunu kaybetmek den Weg verlieren, sich verirren;
    yolunu şaşırmak sich verirren;
    -in yolunu tutmak den Weg einschlagen nach;
    yolunu yapmak einen Weg bahnen; anlegen
    2. postp yoluna für A; um G willen; im Namen G;
    …yolundan über …, via …; yolunda, yoluyla

    Türkçe-Almanca sözlük > yol

  • 13 yarı

    1. half of the, half the: Öğrencilerin yarısı geldi. Half of the students have come. gece yarısı midnight. 2. half of, mid-: Yarı ömrüm bitti. Half of my life is over. Yarı yolda kaldık. We were left stranded in the middle of our journey. yarı gece midnight. yarı yün yarı poliyester bir kazak a sweater that´s half wool and half polyester. 3. sports half time, the half. 4. halfway, half, only partially: yarı açık half open. Yarı anladı. He halfway understood. yarı pişmiş et underdone meat. yarı cahil semiliterate. yarı göçebe seminomadic/ seminomad. yarı resmi semiofficial. - belden aşağı below the waist, from the waist down. - belden yukarı above the waist, from the waist up. -da bırakmak /ı/ to leave off (doing something) when one has completed only half of it, stop doing (a job) when one is in the middle of it. - buçuk 1. piddling, trifling, trivial. 2. poor, sorry, third-rate, two-bit, crummy. - çekili bayrak flag flying at half mast. - fiyatına at half price, at half the usual price, half-price. - inme path. hemiplegia. -da kalmak to be left half finished, be left half done. - yarıya 1. halfway, half. 2. in half, equally, fifty-fifty. - yolda bırakmak /ı/ to leave (someone) in the lurch, leave (someone) high and dry.

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > yarı

  • 14 задерживаться

    duraklamak; kalmak; gecikmek
    * * *
    несов.; сов. - задержа́ться

    задержа́ться у вхо́да — kapı önünde duralamak / duraklamak

    2) (оставаться где-л.) kalmak

    до́лго не заде́рживайся! — çok kalma!

    мы на (ли́шний) час задержа́лись в доро́ге — yolda bir saat fazla kaldık

    3) (опаздывать, медлить) gecikmek

    я немно́го задержа́лся с э́той рабо́той — bu işi yapmakta biraz geciktim

    Русско-турецкий словарь > задерживаться

  • 15 yol

    "1. road; path; way; passage; course; route; channel; conduit. 2. rate of speed, speed (of a ship). 3. style; manner. 4. way of behaving. 5. method, system. 6. means, way; solution. 7. purpose, end (used in either the locative or the dative): Bu yolda çok emek harcadık. We´ve expended a lot of effort on this. Vatan yoluna savaştılar. They fought for the sake of the fatherland. 8. stripe (in cloth). 9. time: Bir yol bize geldi. He came to see us once. -unda 1. for the sake of. 2. in good order, going as it should, going well, fine. 3. in the style of, in the manner of. -uyla 1. by way of, via. 2. by means of, by, through. 3. in a suitable manner. - açmak /a/ to pave the way for. -unuz açık olsun! Have a good trip!/Bon voyage! - ağzı mouth of a road, junction. - almak to proceed, move forward. -u almak to reach the end of one´s journey. - aramak to look for a way (to solve a problem). - ayrımı fork in a road. - azığı food for a journey. -una bakmak/-unu beklemek /ın/ to await the arrival of, expect (someone who´s traveling a long way). - boyunca 1. throughout the journey; all the way: Yol boyunca durmadan konuştu. He talked incessantly all the way. 2. beside the road, along the road. -unu bulmak /ın/ to find the way to do (something), find the way to get (something) done. -a çıkarmak /ı/ to see (someone) off (on a journey). -a çıkmak to set off (on a journey). (aynı, bir) -a çıkmak (for one thing) to lead to the same result (as another). -dan çıkmak 1. (for a train) to be derailed; (for a car, etc.) to go off the road. 2. (for someone) to go astray, depart from the straight and narrow. -una çıkmak /ın/ 1. to meet (someone, something) by chance. 2. to go to meet (a traveler). -a düşmek to set off (on a journey). -lara düşmek to go out and wander far and near/wide (in search of someone, something). -u düşmek 1. /a/ to happen on, chance on, happen to pass (a place). 2. /ın/ (for the right moment for something) to be at hand. (...) -una düşmek to set out for (a place). -a düzülmek to set off (on a journey). - erkân the right way to do (something). - erkân bilmek to know how to behave properly. - etmek /ı/ to go to (a place) very often. -a gelmek to come round (to another´s point of view); to see reason; to straighten up and do as one is supposed to do. -a getirmek /ı/ to bring (someone) round (to another´s point of view); to make (someone) see reason; to make (someone) straighten up and do as he is supposed to do. -una girmek (for something) to begin to go well. -a gitmek to set off (on a journey). - görünmek /a/ to sense that the time has come for (one) to pack up one´s traps and leave. - göstermek /a/ 1. to show (someone) how to get to a place. 2. to show (someone) how to solve something. 3. to guide (someone). - halısı runner (rug used to carpet a hall or staircase). - harcı travel allowance. - iz bilmek to know how to behave oneself properly. -dan/-undan kalmak to be prevented from setting out on a journey. -larda kalmak to be delayed on the road. -u kapamak to block the road. -unu kaybetmek to lose one´s way. - kesmek naut. to slow down, reduce speed. -unu kesmek /ın/ 1. to stop, waylay (someone). 2. to waylay (someone) (in order to rob him). -una koymak /ı/ to set/put (a matter) to rights. -a koyulmak to set off (on a journey). - parası 1. travel allowance. 2. road tax, tax which goes towards the upkeep of roads. -a revan olmak to set off (on a journey). -unu sapıtmak (for someone) to go astray, depart from the straight and narrow. - sormakla bulunur. proverb You learn how to do something properly by asking those who know how to do it. -unu şaşırmak 1. to take a/the wrong turning, be on the wrong road. 2. not to know which road to take. 3. to go astray, depart from the straight and narrow. - tepmek to walk a long way. (...) - tutmak to begin to live in (a certain) way; to live in (a certain) way. -u tutmak (for police, etc.) to take control of a road; to blockade a ro

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > yol

  • 16 attarder

    Dictionnaire Français-Turc > attarder

  • 17 yarı

    1.
    1) полови́на

    yarı yolu aldık — мы прошли́ полови́ну пути́

    bu evin yarısı onun — полови́на э́того до́ма его́

    ürünün yarısı çürüdü — полови́на урожа́я сгнила́

    2) спорт. тайм

    birinci yarıda dört gol attık — в пе́рвом та́йме мы заби́ли четы́ре го́ла

    2.
    пол, полу

    yarı çıplak — полуго́лый

    yarı resmî — полуофициа́льный

    yarı pişmiş — недова́ренный

    yarı yolda bırakmak — а) оставля́ть на полпути́; б) оста́вить незако́нченным

    yarıda kalmak — остава́ться незако́нченным

    Türkçe-rusça sözlük > yarı

  • 18 traîner

    Dictionnaire Français-Turc > traîner

См. также в других словарях:

  • yolda kalmak — kaza, doğal afet vb. sebeplerden olayı yolda ilerleyememek, gideceği yere varamamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kalmak — nsz, ır 1) Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı. T. Buğra 2) Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı. O. C. Kaygılı 3) de Konaklamak, konmak Hemen… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yaya kalmak — 1) istediği şeyi yapamaz duruma gelmek Yetişmiş adamları, pek çok paraları olanlar bile bu yolda yaya kalıyorlar. M. Ş. Esendal 2) binecek bir şeyi olmamak 3) yardımcısız kalmak İddiası sosyal adalet ilkesi bazında oldukça yaya kalmıştı. H. Taner …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • gözü yolda (veya yollarda) kalmak (veya olmak) — birinin gelmesini merak, istek veya özlemle beklemek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yol — is. 1) Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik 2) Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı. Ç. Altan 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • durmak — nsz, ur 1) Hareketsiz durumda olmak Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu. Y. K. Karaosmanoğlu 2) İşlemez olmak, çalışmamak Bileğimdeki saat durmuş. A. Gündüz 3) Bir yerde… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yarı — sf. 1) Bir bütünü oluşturan iki eşit parçadan her biri, nısıf 2) Bir şeyin yarısı kadar olan, yarım olan Yarı yolu aldık. Yarı mesafede. 3) is. Futbolda 45 dakikalık her iki devreden biri Birinci yarıda dört gol attık. 4) zf. Gereğinden az, tam… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»